25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü’nde gönüllerimizden Ezgi ve Gözde’ye bazı sorular yönelttik. Dayanışmanın, el ele olmanın ve hükümet politikalarının şiddete nasıl yön verdiğini onlardan dinledik.
25 Kasım’da el ele olmak neler hissettiriyor?
Ezgi: “Dayanışmak, aynı dava için çaba harcamak ve birbirimize destek olmak elbette güzel hissettiriyor. Böyle faaliyetler toplumun farkındalığı açısından önemli.”
Gözde: “Türkiye’de kadın hareketinin içinde olmak benim için çok değerli ve özel bir noktada. Özellikle pek çok kadın+ gerek aile içi gerekse iş yerinde mağruz kaldığı baskı yüzünden seslerini çıkaramazken; aynı duyguları paylaştığımız insanların seslerini duyurabilmek, hep birlikte “Hande, Münevver,Emine Buse” ve daha nicesi için haykırmak umut verici. Umudumuz kadın dayanışmasında.”
Kadına yönelik şiddete karşı toplumu nasıl görüyorsunuz?
Ezgi: “Toplumumuz ne yazık ki kadına yönelik şiddete hala yeterince duyarlı değil. Kadına yönelik şiddet suçu işlendiğinde kurban suçlayıcı ifadeler kullanılıyor ve bu yanlışı düzeltmek için hepimize görev düşüyor. “Gece vakti sokakta ne işi varmış? Açık saçık giyinmiş. Problemli birisi ile neden birlikte olmuş ki? O da aldatmış ama…” gibi ifadeler, işlenen suçun travması yetmemiş gibi bir de mağduru suçlayıp üstüne gidiyor. İnsanlar böyle tepkiler yüzünden yaşadığı durumu saklıyor, gerekli mercilere başvurmaya çekiniyor, geç kalıyor ve yaşadıkları problem devam ediyor.”
Gözde: “Özellikle teknolojik haber araçlarının gün geçtikçe gelişmesiyle kadına yönelik şiddete ilişkin haberleri izlemediğimiz gün kalmamaya başladı. Ne yazık ki toplumun bir kısmı bilinçli dahi diyemeyeceğim bu kendi düşüncem olmakla birlikte şiddeti yeniden ürettiğimiz fikrindeyim. Şiddet sadece fiziksel değildir; ekonomik, psikolojik, cinsel şiddeti de konuşmak gerekir. Partner taciz ve tecavüzleri, ekonomik baskılar, kadının ev içindeki görünmez emeği, LGBTI+’ların hedef gösterilmesi size sayısız şiddet ağını sayabilirim. Bunun yanında kullandığımız dilde şiddeti yeniden üreten en temel yapılardan. Küfür ederek kadını ve kadın bedenini metalaştıran bir zihniyet şiddeti yeniden üretir.”
Şiddet ve medyayı nasıl ele alırsınız?
Ezgi: “Dizilerde, filmlerde kadına yönelik şiddetin nasıl işlendiği çok hassas bir konu. Farklı zeka ve kültür düzeyinden bir çok insan ekranda izlediği şeylerden hem iyi hem kötü manada etkilenebiliyor. Mesela dizilerde, filmlerde ya da gerçek hayatta tanınmış bir ünlü cinsel şiddet mağduru bir kadının yaşadığı hukuki süreç başarılı olduğunda, insanlara ilham olabiliyor. Sosyal medyada ya da televizyonda bu suçu işleyenlerin yakalanıp cezalandırıldığı haberi yayılınca, eskiden şiddet yaşamış ancak hukuki süreç başlatmamış insanlar da hakkını aramaya başlıyor. Geçmişe yönelik yapılan araştırmalarda, kolluk kuvvetlerine ve Adli Tıp birimlerine başvuru sayısında artış olduğu gözlemlenmiş.”
Gözde: “Gülse Birsel’in senaryosunu yazıp oynadığı bir dizi olan Jet Sosyetenin 20. bölümünde medyada kadına yönelik şiddeti eleştiren bir sahne var herkesin o sahneyi izlemesini öneririm. Medya da dik duran kadınları artık işlemenin vakti geldi de geçiyor bile…”
Kadına yönelik şiddette STK’’ların rolü yeterli mi? Ne düşünüyorsunuz?
Ezgi: Kadına yönelik şiddet devlet tarafından ciddi ve titizlikle gerekli tedbirler alınıp önlenmesi gereken bir durum STK’ları tabiki yeterli bulmuyorum bulamam da. Bu sadece sosyal bir problem değil artık hayatı tehdit eden bir güvenlik problemi.
Hükümet politikalarının kadına yönelik şiddeti doğrudan veya dolaylı yoldan etkilediğini düşünüyor musunuz? Buna sebep olan şeyler nedir?
Gözde: “Son soruya geldik sanırım ne yazık ki bunu üzülerek söylüyorum ki yeterli politikaların uygulandığını düşünmüyorum. Şiddeti engelleyici bir politika uygulanmazken şiddete mağruz kalan kadın+ları destekleyen bir mekanizmada yok. Şiddete mağruz kadın+ların ilk başvurdukları merci kollu kuvvetleri oluyor; kolluk kuvvetlerinin mağdurlarla ilk iletişim noktasından adliyede geçen son dakikaya kadar kendimizi koruma altında hissettiğimiz bir politika uygulanmıyor. Bunun yanında caydırıcı yaptırımların uygulanmaması da dağın başka bir yüzü.”
Ezgi: “Ülkenin yönetimi adına alınan kararlar ve politikacıların, partilerin tutumu sosyal ve toplumun tavrını elbette etkiliyor. Demokrasiler çoğunluğun kararlarını uygularken azınlıkların da haklarının korunduğu ve eşit koşullar sağlandığı bir yönetim biçimidir ama ne kadar uygulanıyor tartışılır. Kadına yönelik şiddet, sağlık çalışanlarına şiddet, trafik magandaları, LGBTİ+ bireylere ayrımcılık ve dışlayıcı tavırlar hepsi dolaylı yoldan siyasetten temel alınıyor. Kişiye karşı işlenen suçlar affedilemez devlet kendine karşı işlenen suçları affedebilir düşkünlük hali gibi sebeplerle ancak ülkemizde geleneksel olarak seçim vaadi olarak aflar kullanılıyor. Bu da hukuka ve adalete güveni azaltıyor. “
Ezgi ve Gözde’ye röportajımızı kabul ettikleri ve vakitlerini ayırdıkları için teşekkür ederiz. Dayanışmayla, birlikte güçlüyüz!